Canan, Halim'in kendinden uzaklaşması için elinden geleni yapıyor, "Artık sevme beni, unut bu sevgiyi" diyordu. Peki, Canan neden böyle davranıyordu? Kendi olmak yerine başkalarının söylemlerine kulak vererek, gerçek sevgiyi bir kenara mı bırakıyordu? İşte yürek burkan bir ayrılık hikayesi...
Canan'ın Kaçışları ve Halim'in Çırpınışları
Canan, kendine ve nefsine güvenemediği için, "Şu şöyle demez mi, bu böyle demez mi?" diye düşünerek, başkalarının söylemlerinin peşine takılmıştı. Bedelsiz, emeksiz bir sevgi arayışındaydı. Halim'i kendinden soğutmaya çalışırken, Halim ise Canan için çırpınıyor, onunla buluşmak istiyordu. Ancak Canan, Halim'den kaçıyor, duygularını tam olarak ifade etmiyordu.
Kendi duygularına güvenemeyen Canan, "Benden sana yar olmaz!" diyerek Halim'den uzaklaşmak için her yolu deniyordu. Halim ise Canan'ın yaptığı gibi sevgisinden vazgeçmeye niyetli değildi. Çünkü Canan'ı yeterince tanımış, aralarındaki dostluğun kolay kurulmadığını biliyordu.
Oğlunun Gözyaşları ve Hasan ile Hüseyin Anlamı
Canan'ın oğlu sessizce yanlarına geldi, gözleri yaşlı annesinin boynuna sarılarak, Halim'e bakarak "Anne! Halim amca ağlıyor" dedi. Canan oğlunu kucaklayarak, "Öksüz oğlum! Hüseynim..." dedi. Halim ise anayla oğlunun sarılmalarına bakarak derin bir nefes aldı ve "Hasanla! Hüseyin! haa..." diye mırıldandı.
Canan, Halim'in dediklerinden bir şey anlamadı. Halim ise "Hasanla Hüseyin, Peygamber Efendimiz'in torunları... Ne güzel torun, ne güzel isim" diyerek duygularını ifade etti. Ancak bu coşkun sevgi seli, bir anda afata dönüştü ve ayrılık vedaları yapıldı. "Sen yoluna, ben yoluma!" diyerek oradan ayrıldılar.
Şeytanın Vesveseleri ve Nefsin Aldatmacaları
Canan oğlu Hüseyin'in elinden tutmuş eve doğru giderken kafası karışıktı. "Acaba yanlış mı yapıyorum ki? Keşke ben seninle evlenirim demeseydim!" diye düşündü. Ama hemen ardından "Aman! Boş ver yakında unutur gider" diyerek, sarf ettiği sözlerin nelere mal olacağını, nasıl bir insanın gönlünü kırıp harap ettiğini hafife aldı. Şeytanın ön yargılı vesveseli arabasına binmiş, nefsinin peşinden koşturarak gidiyordu.
Canan, kendine göre haklıydı. Ya daha iyisi karşısına çıkarsa? Çok serbest gezip, istediği gibi at oynatıyordu. Onun için bu şekilde bir yere bağlanıp kalamazdı. "O beni bu şekilde taşıyıp kollayamaz" diyerek kendi kendine teselli veriyordu. Ancak içten içe de saf, temiz, samimi, dürüst bir sevenin karşısına çıkmış olmanın karmaşasını yaşıyordu. Acaba "bedensel özürlü" biriyle evlenmeli miydi? Yoksa arkadaşlarının, eş dostunun ne diyeceğini mi düşünmeliydi?
Canan, içindeki sevgiyle ve böyle biri tarafından sevilme duygularıyla boğuşuyordu. Dizginlerini elinde tutan şeytanın arabasında rahatça cirit attığını sanıyordu. Sevmek çok mu kolaydı? Yoksa bir çırpıda silip atmak mı daha kolaydı? Hani vaatlerinde mazluma sahiplenmek vardı? Düşküne omuz vermek vardı? Yoksa iş söylemden çıkıp eyleme dönüşünce, dünyalık oynaşılar daha mı hoştu? Günübirlik sev sevebilirsen! Sevgide neymiş, sevdalanmakta nerden çıktı?
Annannenin Öfkesi ve Toplumsal Baskılar
Evlerine geldiğinde annesi öfkeyle, "Nerdesin kız kopuk... Gene nerde, sürtük gibi geziyosun?" dedi. Torunu Hüseyin lafa karışarak, "Taaa köyün çıkışında, Tuzlu Pınarda Halim amcayla konuşuyorlardı" dedi. Annesi öfkesini biraz daha artırarak, "Elin kirlisini, sakatını nerden de bulursun? Bir daha onunla konuştuğunu görmeyeyim" diyerek Halim'le yakınlaşmasını, hele hele evlenmesini hiç istemiyordu. Ana kız, ağız birliği yapmışçasına "Onlar çulsuz... İşin yokta onlarla mı uğraşacaksın?" diyerek adeta saf, temiz sevgi ve sevdaya nefislerine uyarak kafa tutuyorlardı.
Aşk mı, Toplum Baskısı mı? Canan'ın Seçimi
Canan'ın hikayesi, günümüz toplumunda sıkça karşılaşılan bir ikilemi gözler önüne seriyor: Aşk mı, toplum baskısı mı? Canan, kalbinin sesini mi dinleyecek, yoksa başkalarının ne diyeceği korkusuyla gerçek sevgiyi yok mu edecek? Bu sorunun cevabı, Canan'ın hayatının geri kalanını şekillendirecek.